Facebook Twitter FriendFeed RSS


Go Back   Www.18Yer6.Org > Üyelerimize Özel > Yazılar > Serbest Kürsü
Connect with Facebook

Selim Karadayı - Hayaller

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 06-30-2010, 11:38 AM   #1
arafyaren
Özel Üye
Kullanıcı Avatarı
Bilgiler
Üyelik tarihi: Dec 2007
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 409
Konular: 125
İletisim
Standart Selim Karadayı - Hayaller

Hayaller
Vagonun havası 4.Levent’te içeri giren esmer güzeliyle birden değişmişti. Köşede gülüşerek muhabbet eden birkaç liseli delikanlının sohbeti önce kadının çektiği dikkatle kesilmiş, sonrada muhabbettin konusu o kadın oluvermişti. Ayağında parlak ayakkabılar, dar ve uzun yırtmaçlı mini etek, üzerinde şık bir bluz ve bileğini o çıtkırıldım hareketle kırarak tuttuğu büyük çantasıyla aslında etraftaki onlarca kadından pek de farkı yoktu. Liseli birkaç kız bindi sonraki durakta. Gençlerin dikkati bu kez de o tarafa yönelmişti. Yaşlı bir amca ayakta zorla tutunarak o metal yılanın şehrin altındaki uzun ve dar tünellerde salınmalarına karşı koymaya çalışıyordu. Genç bir çift belli ki ilişkilerinin henüz baharında, mutlulukla el ele ve yüzleri birbirine neredeyse değecek mesafede kapının yanında dikiliyorlardı. Her biri birbirinden çok farklı bir yığın insan girip çıkıyordu her durakta.

Onunsa kafasında bunların hiç birisi için yer yoktu. Kafasını tutunduğu demire dayamış, kulağında bir haftadır dinlediği o aynı şarkı ile çok farklı bir dünyadaydı. Gözleri trenin hızla geçtiği o kolonlara bakıyordu aslında ama gördüğü çok farklı bir görüntü vardı. Belli belirsiz bir şeyler mırıldanıyordu ağzının içinde. Şarkının anladığı kısımlarıydı büyük ihtimalle. Siyah saçları alnına dökülmüş kaşlarına yakın bir hizaya geliyordu. Uzunca ve kapkara kirpikleri kahverengi gözbebeklerinin etrafında sanki çit örmüş gibiydiler. Kemikli burnu yerin altındaki o aslında havaya benzemeyen havayı solumaktan yorulmuştu. Dudakları o kadarda kalın değildi. Sakalları uzamıştı azda olsa. Bir haftadır tıraş olmuyordu. Onun için pek de alışılmış bir durum değildi bu. Eli yüzü düzgündü. Hatta kendine baktığı zamanlarda çok da çekici olurdu. Düşünceleri birbirine girmiş ve kendini bir çıkmazda hissederken, etrafında olup bitenle hiç de ilgilenecek bir ruh halinde değildi. Düşmemek için tuttuğu o tutma sarkıtını öyle bir kavramıştı ki, kolu uyuşmuştu. Ama bunu bile fark etmemişti. Tren son durağa geldiğinde yıllardır aynı işi yapan bir robot otomatikliğiyle indi vagondan. Aslında anonsu yapan kadın sesinin ‘’Taksim’’ dediğini bile duymamıştı. Dalgın dalgın çıktı merdivenlerden. Kömür madeni gibiydi metro. Metrelerce tırmanmak gerekiyordu yukarı çıkıp gerçek havayla kucaklaşmak için. O havanında ne kadar gerçek olduğu tartışılırdı tabi. Bir insan kalabalığı eşliğinde çıktı dışarı. Işıklardan geçti yeşili beklemeden. Çalan kornalar ve arkasından küfür eden sürücülere kulak asmadı hiç. Gidiyordu hiç düşünmeden kararlaştırdıkları mekâna. Nevizâde’de buluşacaklardı. Duyacaklarının ağırlığıydı belki de onu böyle dalgınlaştıran. Belki de hiç de zor olmayacaktı. Ama zaten bir şeylerin belirsiz olmasıydı düşüncelerini bulanıklaştıran. Koyu mavi kareli gömleğini giymişti. Bir özelliği olduğundan değil. O gelmişti eline dolaptan. Daha geçen hafta dünyanın kendinden en emin insanı gibi dolaşırken aynı yollarda, şimdi kafasında binlerce soru vardı cevapları belirsiz.

İstiklal bayram yeriydi sanki. Yılbaşına birkaç gün kalmış olması caddeyi normalden kat kat daha kalabalık bir hale sokmuştu. Yorulmuştu İstiklal yıllardır üstüne basıp geçen insanlardan. Ama yıllarla olgunlaşan asil bir beyefendi gibi dimdik duruyordu. O da çok severdi İstiklal’i. Canı sıkıldığında çıkar bir tur atardı kafasını toparlamak için. Yavaş yavaş ilerledi cadde boyunca. Nevizade’ye sapan sokağa geldiğinde ayakları hiç de gitmek istemiyordu. Çekinerek devam etti yürümeye. Sokağa girdiğinde insanları gördü ufak masalarda oturmuş sohbetler eşliğinde gülüşen. Geçti bir bir bu mutluluk abidelerini! İşte orda oturmuş, elinde sigara, en kontes tavrıyla bacak bacak üstüne atmış bekliyordu. Yanına gitti ve selam verdi. Sessiz geçen bir dakikanın ardından bayan çakma kontes bozdu sessizliği ‘’Nasıl gidiyor?’’
‘’Ne saçma bir soru’’ diye geçirdi içinden; ama ‘’İyi, bildiğin gibi, senin?’’ dedi gözlerinin içine bakarak. ‘’Bende aynı işte ne olsun ya’’ diye cevapladı kız.
İçinde birden acı bir öfke belirmişti, nasıl bu kadar rahat olabildiğini anlamıyordu. Dakikalar ucu sivriltilmiş bir bıçağın usul usul saplanması gibi can yakarken tek bir kelime dökülebildi sonunda dudaklarından çocuğun…
‘’Neden?’’ dedi sakin bir şekilde. Şöyle bir durdu çakma kontes. Takınmaya çalıştığı ‘şekeri elinden alınmış çocuk’ hali, bakışlarındaki suçluluk duygusunu bastıramaya yetmiyordu. Yinede belli ki uğraşıyordu üzgünmüş gibi görünmek için. Bir şey diyecekte diyemiyor gibiydi. Korkuyordu sanki. Çekiniyordu. Çakma kontes öylece beklerken vakur gencin kafasında dönüyordu geçen kırk üç gün…

O ağacın altında tanımıştı onu ilk. Hayatında gördüğü en güzel şeydi. Sanki yıllardır tanıyormuşçasına ısınmışlardı birbirlerine. Eve dönme vakti geldiğinde gitmek istememişti ikisi de. Vakur genç çakma kontesi dünyanın en asil taşıma aracı olan ve hiçbir zaman tamamen dolmadığına inanılan belediye otobüsüne bindirmiş ve gidişini izlemişti mutluluk ve hüzün dolu bakışlarla. ‘’Manyak mısın kardeşim’’ diyerek kapatmıştı kapıyı sayın şoför hazretleri. İnsanlar garip bakıyorlardı o gün sanki. Parmaklarıyla onu gösteriyorlardı. Anlam verememişti. Ama bu kadar mutluyken insanların ne yaptıkları pek de umurunda değildi zaten. Hemen telefonu eline almış romantik olmak istercesine yazmıştı aradan iki dakika geçmiş olmasına rağmen ‘’özledim’’ diye. Ben de demişti çakma kontes. Ne kadar da mutluydu o gün ve ondan sonra geçen bir buçuk ay.

Bugüne geri döndü kafası yeniden. Hatıraları bir anlığına elinin tersiyle sahnenin dışına iteledi. Bir şeyler bekliyordu artık. Duymayı. Belirsizliklerin yok olmasını. En nefret ettiği şeydi belirsizlik. Neden sonra kızın ağzı çözüldü ama dökülen kelimelere pek de anlam veremedi vakur genç:
‘’Ben aslında yokum’’
‘’Ayrılalım demenin yeni moda hali mi bu?’’
‘’Hayır, biz hiç beraber olmadık ki ayrılalım’’
‘’Ya demek öyle, bu kadar mı değersiz yani her şey’’
‘’Anlamıyorsun ya da anlamak istemiyorsun’’
‘’Anlamıyorum ve hiçbir zaman da anlayacağımı zannetmiyorum. Sevdiğini söylemiştin’’
‘’Hayır söylemedim’’
‘’Şimdide söylediklerini mi inkâr ediyorsun. Hatta biz hiç tanışmadık zaten değil mi?’’
‘’Aynen öyle’’
‘’Ne demek aynen öyle?!’’
O kadar bağırmıştı ki garson yanına geldi ‘’Beyefendi biraz sessiz olur musunuz?’’ . ‘’Pardon’’ dedi vakur genç. Vakurluğunu yanına almamıştı bugün.
‘’Ne demek aynen öyle ya’’ dedi sesini azaltarak. Yanlardaki masalardan ona bakarak fısıltılı sohbetlerinin ateşini harlayan insanlar rahatsız edici olmaya başlamışlardı.

Beraber dışarıda kaldıkları, parklarda uyudukları bile olmuştu. Beraber olmaktan mutluydular. Ya da o öyle sanıyordu.
Çakma kontesin yüzüne bakarken aval aval, içinde bir gariplik hissetti. Kusacak gibiydi. Lavaboya gidip yüzünü yıkamak için kalktı masadan. Kapısını hızlıca çarparak girdi içeri. Aynaya baktı. Yüzü solgunlaşmıştı. Bir avuç su çarptı yüzüne ve tekrar baktı aynaya. ‘Ne yapıyorum ben?’ diye sormaya çekiniyordu kendine. Salakça davrandığını düşündü bir an. Kimse için üzülmemeyi öğrenmişti, daha doğrusunu öğrendiğini düşünmüştü. Ama üzülüyordu işte. Ama üzüntünün bilmem kaç katı öfke vardı içinde. Az önce duyduklarının muhasebesini yapıyordu kafasında. ‘Aslında hiç olmadım, biz hiç tanışmadık’. Ne demekti bunlar? Ne kadar ucuz numaralardı. Yüzüne vurduğu üçüncü suyla birlikte tüm bu düşünceleri bir anlığına da olsa lavabonun deliğine göndermeyi başardı. Masaya geri döndüğünde çakma kontes yerinde yoktu. Garsona sordu. Gelen ‘kimse yoktu görmedim’ cevabı tatmin etmemişti vakur genci. Yan masalardaki insanlar garip bakıyorlardı sanki yüzüne. Ve iyice korlaşmıştı fısıltı ateşleri. İnsanların ona bakışları ve bir şeyler fısıldaşmları bazen öyle bir hal alıyordu ki, ‘acaba delirdim mi’ diye sorgulamasına neden oluyordu.

Dışarı çıktı ve öylece durdu. Peşinden koşmamakta kararlıydı. Ne arayıp ne soracaktı artık. Doğruca eve gitti. Odasına girip kapıyı kapattığı an göz pınarlarından kendini sele bırakmış bir akarsu sertliğinde boşalmaya başladı yaşlar. Gök gürültüsü misali hıçkırışlarını annesi duymuş olacak ki kapıyı vurdu o en samimi sesiyle ‘oğlum iyi misin’ diyerek. Verdiği ‘iyiyim’ cevabı ana yüreğinin yangınını söndürmeye yetmeyecek kadar cılızdı. İçeri girdi annesi. Sarıldı oğluna. ‘Gitti anne’ diyebildi. ‘Terk etti beni’. Annesi yüzünde üzüntü ve şaşkınlık dolu bakışlarla süzdü oğlunu. Sonra da başladı konuşmaya:

‘’Bilmen gereken bir şey var oğlum. O hiç olmadı’’
‘’Anne sende mi?’’
‘’Beni dinle. Bunu sana söyleyip söylememek konusunda çok kararsızdım ama artık başka seçeneğim maalesef kalmadı. İnsanların sana garip baktıklarını söylemiştin hatırlıyor musun? Nedenini merak etmiştin. Nedeni senin kendi kendine konuşuyor olman. Bunu ilk anda idrak etmen çok zor biliyorum ama oğlum maalesef sende şizofreni var. Bir anne için bunu oğluna söylemek çok zor ama elimden şu an için gelen hiç bir şey yok. O hiç olmadı. Onu eve getirdiğini sandığında yalnızdın. Ben yanında biri varmış gibi davrandım. Kendi kendine konuşuyordun. Seni üzmek istemedim ve bende bunun bir parçası oldum. Affet beni oğlum’’

Hayır. Annesine kızgın değildi. Ama o an hayatındaki en büyük şoku yaşıyordu. İnsanların ona deliymiş gibi bakmalarının nedeni buydu demek. Otobüs şoförünün tepkisi, garsonun ben kimseyi görmedim demesi, çevredeki insanların onu göstererek fısıldaşması. Hepsi bu yüzdendi demek. Bütün o yaşananları düşündü. Her şeyi tek başına yaşamıştı. Mutluyuz sandığı anlarda tek başına mutluydu aslında. ‘O hiç olmadı’ sözcüğü yankılanıyordu kulaklarında. ‘’Ben olduğunu sandım. Sevdim olmayan birini. Kendi kendime sohbetler ettim o var sanıp’’. Kendi doğrularımla aradığım mutluluğu kendim yarattım ve o mutlulukla yaşadım gerçek sanarak. Kendini bir an toparladı ve düşündü. Gerçek olsaydı ve her şeyden sonra gitseydi daha mı az üzülecekti yoksa berbat mı olacaktı. ‘’İyi ki’’ dedi, ‘’İyi ki gerçek değilmiş’’

Hayalle gerçek arasında ki ince çizgiyi var eden insanın ta kendisiymiş aslında. Gerçekten var olan, gerçek olamayacak kadar hayal gelirken, hayal olanı gerçek sanmanın yanılgısını yaşarmış insan. Kendi içinde bitermiş aslında neye inandığı. İnsan inandığını yaşarmış aslında. Kendi var edip mutluluğu, kendi sürdürürmüş. Gerçekten gerçek olanın yalana dönüşmesi yine o gerçekliğin kendi elindeyken, insanın kendi gerçeğinin yalan olması diye bir durum yokmuş aslında. İnsan mutluluğunun var olduğuna inandığında var olurmuş mutluluk. Ve bittiğini düşündüğünde bitermiş hayaller ve düşler. Bu yüzdenmiş düşlerin tek gerçeklik olduğuna inanmak Poe için beklide. Kendi gerçekliğini yarattığı düşlerinde ve hayallerinde en özgür haliyle var olan insan, hayatın düşsel gerçekliğinde o denli boğulmuştur ki, hayal dünyasındaki özgürlüğünü unutmuştur ne yazık ki…
arafyaren isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Sokrat ST - Hayaller Kurduran Dünya [Lirik] RapubliX Lirik 2 09-01-2010 11:09 PM
Selim Karadayı - Ben Büyüdükçe arafyaren Şiir 2 07-01-2010 08:36 AM


Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz aktif dir.
Mesajlara Cevap verme yetkiniz aktif dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz aktif dir.

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Hizli Erisim

Tasarım : M_C_S_A_D_I_K | Çankırı © 2007 - 2014 Www.18Yer6.Org

Powered by vBulletin® Version 3.8.4
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
18, Duyurular, İstek Şikayet Öneri, Forum Nasıl Kullanılır, Tanışalım Kaynaşalım, Üyelerimizi Tanıyalım, Haftanın Konuğu, Hiphop, Albüm - Track, Çankırı Organizasyon, Çankırı Röportaj, Türkçe Rap, Biyografi - Diskografi, Türkçe Rap Haberler, Türkçe Rap Organizasyon, Türkçe Rap Röportajlar, Yabancı Rap, MC, DJ, DJ Programları, Vst - Vsti - SoundBank, Break Dans, Graffiti, Digital, Lirik, Kendi Lirikleriniz, Beat, Beat Albümler, Battle, Underground, Underground Albümler, Overground, Wallpaper, 18Yer6.Org İçin Yapılmış Çalışmalar, Rap Video, Rap Video Klipler, Fan Klipleri, Röportaj Videoları, Capture, Konser Videoları, Komik Videolar, Korkunç Videolar, Diğer Videolar, Komik Resimler, Korkunç Resimler, Sevgi Resimleri, Diğer Resimler, Komik Yazılar, Korkunç Yazılar, Sevgi Üzerine Yazılar, Tarihi Yazılar, Serbest Kürsü, Bilgisayar Programları, Messenger, Bilgisayar, Diğer Müzik Türleri, Diğer Konular, Çöp Kutusu